Aslında hiç dinlemedi bu şarkıyı. Yalnız bir kere, çalıştığı küçük kafede, vardiyasına başlamak için önlüğünü bağlarken ilk bir kaç notasını duydu. Mızıka sesi hoşuna bile gitti. Ama tabi içeri seslenen müşterilerin siparişlerini almak için acele ettiğinden, o sırada bir şarkı çalmakta olduğunu unuttu. O şarkı çalarken havayı dolduran kahve kokusunun bundan sonra ona hep sarı rengi hatırlatacağı hiç aklına gelmedi.
O sırada, çok sevdiği bir yönetmenin, belki de çekilse çok seveceği bir filminden fırlamış gibi görünüyordu oysa. Belki kendini beyaz perdede izlese daha da severdi o çok sevdiği yönetmeni. sahnede akan her ne olursa olsun, o görüntünün üzerine, yalnız ve yalnız filmin kahramanının anlatan bir şarkı oturturdu yönetmen. Sahnede oradan oraya koşturup duran genç kızın aceleci ritmine hiç uymayan, ekrandaki koşuşturmaca ne kadar hızlıysa o kadar sakin bir şarkı akıp giderdi kendi kendine. O sakin notalar kargaşayı sarıp sarmalar, tuhaf bir bohça gibi bırakıverirdi perdeye bakanların önüne.
Leyla, tatlıyla ekşiyi bir arada sever gibi, karmaşanın ve tuhaf hüznün dansını neden bu kadar sevdiğini hiç bilmeden severdi o yönetmenin aklını karıştıran filmlerini.
Belki bu şarkıyı dinlese, o yönetmeni sevdiği gibi bu tuhaf şarkıyı da severdi. Oysa hiç dinlemedi.
140820121522
Salı - Ankara
"You keep me searching for a heart of gold And I'm growing old.
I've been a miner for a heart of gold. "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder