Kays çöllere
düştüğünde Leyla vardı dilinde. İçinde güneşin sıcağını unutturan yaman bir
ateşle yürüdü. Dışını güneş kavururken
onun acısını hissetmeden, içi sevdasının susuzluğundan kavrularak yürüdü. Bir
Leyla’yı bilip, geri kalan ne varsa unutup öyle yürüdü. Öylesine kayboldu ki
aşkının içinde, kendini unuttu, kim olduğunu unuttu. Kays olmaktan çıktı. Elin
dilinden önce kendi gönlünde mecnun oldu. Mecnun Kays’ı unuturken, Kays’ın sevdasını, kara
gözlü Leyla’yı da hatırlamaz oldu. Aşkı Mecnun oldu olalı gönlünde büyüyüp
duran başka bir sevgiliye tutuldu.
Kays’ın aşık olduğu dilberin
güzelliği bir damla idi Mecnunu sarıp sarmalayan deryanın yanında. Kays’ın hasreti serin bir meltem kalırdı
yüreğinde güneşin bir eşini taşıyan Mecnun’a. Kays’ın Leyla’sı da çok severdi
belki, ama onun sevgisi tek bir buğday tanesi idi Mecnunun düştüğü başak
tarlasında.
Kays aşka düşmüş bir adem idi, Mecnun ademliğini unutmuş bir aşık oldu.
Gün oldu, Kays’ın
Leyla’sı Mecnun’la buluştu... Mecnun Kays’ın Leyla’sını bilmezdi, Leyla
sevgilisinin gözlerinden bakan yabancı adamı. İki yabancı vedalaşıp ayrıldı. Mecnun
sevdasına kavuştu mu bilinmez, çölde can vermiş Kays’ın yasını tutmak biçare Leyla’ya
kaldı…
*
:)
karlı kış akşamlarına selam olsun...
*
:)
karlı kış akşamlarına selam olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder