Arka Kapaktan :
"İstanbul'un sevabı çoktur. Ama bir o kadar da günahı vardır. Milyonlarca insanı o mahvetmiş, o yok etmiştir. Sevaplarının ödülünü kim verir bilinmez ama günahlarının cezasını adalet değil felek verir!"
Bence...
Polisiye okurken küçük yayın evlerinden çıkan hazinelerle
karşılaşsam da, pek hüsrana uğratmadığını düşündüğüm belirli bazı
yayın evlerinin kitaplarını alırken tereddüt etmem. Bilirim ki nadiren karavana
atarlar.Doğan Kitap onlardan biri. Grange, Ahmet Ümit, fındık fıstık
yer gibi kitap çıkarmadan önce Tess Gerritsen kitaplarıyla iyiden iyiye
güvenimi kazandığı için pek bakmam yorumlara.
Cüneyt Ülsever ise, tecrübesine ve tabii ki emeğine saygı
duyduğum bir yazar. Her ne kadar daha önce yalnızca Hacı kitabını, özellikle de
Kayseri’de okumuş olmanın verdiği bir merakla da okumuş ve diğer kitaplarına
henüz vakit ayıramamış olsam da iyi bir yazar olarak bilirim.
Yalnız bu defa… Yüzüstü bırakılmış gibi hissediyorum
kendimi.
Ankara , Antalya ve İstanbul şehirlerine yayılmış bir öykü
bu. İlk bölümlerde üç karakteri tanıyoruz, sonraki bölümlere cinayetler
işleniyor, sonra karakter tahlillerine biraz daha giriyoruz. Saç örgüsü gibi, sırasıyla
benzer olayların birbiri ardına farklı şehirlerdeki tekrarlarını okuyoruz.
Derken katilleri, kurbanların yanındaki en sadık adamlarını da tanıyoruz uzun uzadıya. Üç şehirdeki polis ekipleriyle tanışıp biraz daha karakter
geçmişi okuyoruz. Sonra örgünün arasına bir düğüm atılıyor, üç şehirdeki üç polis
bir araya giriyor, “Üçlü Çete” meğer çok eskiden arkadaşmış. Bir tane de kilit
tanık.
Sonrasında da tıkır tıkır çözülüyor düğümler. Burada maalesef öyküyü açık edeceğim birazcık, burayı
atlayabilirsiniz.
--------------
Kitabın başından sonuna ortalarda görünmeyen, hiç
bilinmeyen, hiç tanınmayan biri çıkıyor katil.
------------
Son sahnelerdeki sürpriz bile
sürpriz değil deneyimli gözler için.
Genel tema cinsiyet. Eşcinseller, cinsiyetsizler, vs vs. Psikanaliz 101’e giriş yapıyor gibisiniz.
Kitap hakkında kesin olarak söyleyebileceğim şey
karakterlerin çok iyi çalışıldığı. Ama onlar da sanki doğrudan çalışma
kağıtlarından kitaba alınmış gibi. Abartmıyorum, benim öykülerim için
çıkarttığım karakter notlarıyla aynı tınıda, aynı üslupta tanıtıyor yazar karakterleri.
Sonra olayların sanki itekleye itekleye ilerleyişi,
herşeyden üç kere okumak, isimler, karakterler, detaylar, detaylar, detaylar…
aynı şeyleri, üstelik biraz olsun merak edemeden hep üç kere tekrarlamak…
Anlatırken dahi
yoruldum.
Dedim ya, benim için fena halde sukut-u hayal.
Tavsiyem, okuyacaksanız sabrınızın bol olduğu bir sıra
okuyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder