26 Temmuz 2011 Salı

Akide Teyze

Akide Teyze’nin şekerleme dükkânına hayatınızda hiç gitmediyseniz, çocukluğunuz ya kapalı kapılar ardında, ya da dükkanın bulunduğu şehrin dışında geçmiştir.
Bu şehirde yaşayan herkes, ister 7 yaşında olsun ister 77, mutlaka bir kere girmiştir bu kapıdan içeri. Rengi solmuş paslı tabela, önünden gelip geçenleri ‘Meşhur Şekerleme’nin tatlı dünyasına davet etse de, bu ismi bilen yoktur. Sadece Akide Teyzeyi tanırlar. Bir de onun meşhur akide şekerlerini.

Akide teyze kimsenin hatırlayamadığı kadar uzun zamandır her sabah sekizde kapısını açıp, akşam karanlığı çökene kadar kapısından içeri girenlere şekerleme satar. Pek çok nesil, aynı şekerlerden yiyerek büyürken, hepsinin Teyze dediği yaşlı kadın hep orada, loş dükkânın ahşap tezgâhı ardındadır. Kışın tarçın ya da portakal, yazın taze nane ve çeşit çeşit meyve kokan bu küçük dükkan sanki şehir ilk kurulduğundan bu yana oradadır. Çocukluk günlerini çoktan geride bırakmış müşterileri de, 6 yaş dişini çıkaran hayranları da aynı keyifle adımlar küçük dükkânın ahşap yer döşemelerini. Gelen kim olursa olsun Akide Teyze’nin köpeği Kavanoz telaşla misafiri karşılamak üzere kapıya koşturur. Tezgâha kadar eşlik edip şaşmaz bir görev duygusuyla gelecek misafirleri karşılamak için her zamanki yerine döner. Kahverengi gözlerinden başka her yeri simsiyah tüylerle kaplı bu kocaman köpek de Akide Teyze gibi hiç değişmez. Yıllar geçerken Akide teyze de Kavanoz da hep aynı neşeyle karşılar misafirlerini.

Yüzü kırış kırış yaşlı kadının gerçekte kaç yaşında olduğunu, ne kadar zamandır burada olduğunu ya da asıl adını bilen yoktur. Üstelik bunları sormak kimsenin aklına gelmez. Kadın konuşmayı sevmediğinden değil tabi, her yaşlı kadın gibi o da konuşmayı çok sever. Çocukların ellerine, içi kırmızı çizgili beyaz akide şekeri ya da renkli bonbonlarla dolu bir kâğıt külah tutuştururken türlü türlü şeylerden konuşur. Saçları örgülü kız çocuklarına bebeklerine dikecekleri elbiselere parça kumaş verebilecek terzileri söylerken, yara bere içindeki oğlan çocuklarına tüftüfleriyle ilgili küçük sırlar verir. Bir yandan çocuğunu gözetleyen annelerle tatlı tarifleri paylaşırken ikinci baharındaki hanım ve beylerle romatizma için faydalı bitkilerden konuşur. Müşterilerinin yüzüne bakarken aklından geçenleri okur gibidir ve hemen hemen herkes için paylaşacak bir şeyler bulmakta hünerlidir. Boyacı çocuklara 35 numara pırıl pırıl siyah ayakkabılarını biraz daha parlatmaları karşılığında küçük paketler içinde naneli şekerleme hediye ederken görülmüşlüğü vardır. Sokak hayvanlarına daha gün doğmadan küçük kaplar içinde şekerli süt ikram ettiğiniyse kimse bilmez.

Kadının akşam olup dükkanının kapısını kilitledikten sonra yanında koşturup duran Kavanozla birlikte nereye gittiği de bilinmez. Ardından bakanların bir anlık dalgınlığında gözden kaybolur. Akşam karanlığının içinde ne yöne saptığını o güne kadar gören olmamıştır.

Gerçi Akide teyze ve dükkanı hakkında kimsenin bilmediklerinin sayısı, dükkanda o güne kadar sattığı pembe renkli şekerli leblebilerden daha fazladır.

Yalnız herkes bilir ki, yumuşacık bakışlarıyla içinizi ısıtan Akide Teyze ve sizi seve seve misafir edecek dükkanı ne zaman hayatın sıkıntılarından biraz kaçmak isteseniz hep orada sizi beklemektedir.
.....
..
.

Çocukluğuma , bi de leblebi tozuna küçücük bi yazı :)