18 Ocak 2013 Cuma

Balçık


Bana bir isim vermeye çalışmaktan vazgeçmeli artık insanlar. Ben bundan yıllar önce bana verdikleri ismi bırakmışken geldiğim yerde, benim vazgeçtiğim o ismi deşip çıkarmaya çalışmaktan vazgeçmeli. Arada bir kazara takılan bakışların arasında, onca tiksinti ve acıma arasında, nadiren gördüğüm meraklı gözlerin sahipleri de vazgeçmeli merak etmekten.


Ben insanları merak etmekten vazgeçtim .

Aralarında iyi olanlar da çıktı karşıma. Hepsi aynı değildi. Yine de hiç biri benim anlamak için verdiğim çabaya değmedi.

Hırsın solgun benzini gördüm. Kendi yolunu açmak için çıkardığı toprağı yanı başında uykuya dalmış yol arkadaşının üzerine atanları gördüm. Onlar uykularında boğulurken erzakı çalan diğerlerini, hırsızın matarasındaki suyu kendi matarasına boşaltan diğer hırsızları, ve hepsini birden başka çapulculara ispiyonlayan başkalarını.

Onun için yoldan çıktım, yabana daldım. Yabanda bir mezar kazdım kendime, başında nöbete başladım.  Yanıma hiç yol arkadaşı almadım.

Yalanın şekerli tadını da bildim. Baldan tatlı kardım başkalarına sunduğum yalanları, gerçek diye sindirdim bana sunulanları. Sonradan, iş işten çoktan geçmişken anladım neyin ne olduğunu ya, sancılar içinde uyanırken gaflet uykularından,  gerçeği hangi yarama merhem edeceğimi bulamadım.

Temiz hava, bol gıda, semirmiş nice kuzu geldi geçti benim ucunu bucağını göremediğim bu otlaktan.  Kimisi benimle aynı gibiydi, ancak sırtındaki koyun postunu atınca anladım altındakinin ne olduğunu.  Kimisi mezbaha yolcusu oldu, kimisi başka sürünün yolunu tuttu, kimi benim gibi bir punduna getirip kaçtı kurtuldu. Çoban köpeği hep yerinde kaldı ama, o çitler arasındaki bütün koyunlar eninde sonunda çobana meze oldu.

Kızıl nefretin aleviyle kavruldum. Yüreğim kan deryasına döndü. Gözüm kara kuyuların diplerinden beterken, benim yüreğimden daha kara, benim kinimden daha acı nefretler gördüm. Öyle kördü ki gözleri, ak sandılar içlerindeki karanlığı. Kavgaya barış, nefrete sevgi dediler. Benim kör gözlerim onların yüzlerini görünce açıldı. İnsan dedikleri şey olmaktan utandım, insan olmaktan vazgeçip onlardan kaçtım. Beni de sevmeye kalkarlar diye korkup saklandım.

Çocukken oyuna hiç almadığım o cılız, hastalıklı, gözlüklü çocuğu aradım özür dilemek için. İstedim ki sarılıp helallik alayım ve anlatayım… Sırf dışarıda bırakılan biri var diye o kadar eğlencelidir o oyunlar ve yalnız bir araya geldiğinde sırtlan sürüsüdür çocuklar. O çocuğun sırtlanlara baş olduğunu gördüm. Gördüğüm rüyadan uyanır uyanmaz sırtlan sürüsüne arkamı döndüm. Bıraktım başka çocuklar oyun dışında kalsın. Yeni sırtlanlar eskilerin yerini alsın. Ben yönümü mahalleden çevirdim. Sokağı, mahalleyi ve bezirganın kapısını gözlüklü çocuğa bıraktım.

Yokluğun kül rengi yolundan tahtırevanlar içinde geçenlere yoldaş oldum. Çıplak ayaklarla kar üstünde yürüyen kılıksız, meteliksiz adam ve kadınları görmezden geldiler. Onlar üşüdükçe  diğerleri sarındı kürküne. Pembe yanaklı veliahtlar sıcak yataklarında kuş tüyü yastıklara gömülürken bir anne son uykuya daldı yağlı ilmeğiyle çocukları aç diye. Kimsenin ruhu duymadı. O anne için ağlamadı hiç kimse. Tahtırevanın yolundan çıktım. O kadının yüzünü görmemek için koşabildiğim kadar uzağa, vardan, yoktan, yokluktan ve aç çocuklardan uzaklara kaçtım.

Her iyi niyetin, her güzel sözün, her dost gülüşün peşine düştüm. Kendine bir şey istemeden yalnız sevmek isteyen vardır sanıp yanlarında yürüdüm. Çok geçmeden maskeler düştü, her maskenin ardında bir başka yüz, hepsinin elinde başka başka maskeler buldum. İstisnaların bir türlü yıkamadığı kaideleri görmezden gelmeye gücüm yetmedi, maskeyi çıkarıp attım yüzümden yüzümle birlikte. İsmimi  de bıraktım yanlarına, yüzü olacak insanların yaşamadığı yerlere yürüdüm.

Ah ne çok şey var anlatılacak… Balçığın ne çok rengi var.

Dedim ya, ben vazgeçtim merak etmekten. Gördüklerimden sonra çamur bulaşmamış olanını aramaktan vazgeçtim.

Onun için onlar da benden vazgeçmeli. Adı neymiş? Kimsesi var mıymış? Bir zamanlar insan gibi mi yaşarmış? İşi, arabası, evi ve bankada parası, çoluğu, çocuğu, anası, babası… Hayattan vazgeçmeden önce nesi varmış?

Ben vazgeçtim.

Onlar da artık beni rahat bırakmalı…


NOT  (21.02.2013)
Hem kendime hatırlatmak, hem de tarihe not düşmek için....

"Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım." " (15:26)


" Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın. "Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin.Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir." "


Onun için balçık ne kadar balçık olsa da balçıktaki kerameti de anlamaya çalışmalı.