11 Ağustos 2015 Salı

Benson Cinayeti

Arka Kapaktan  :

"Sanat ve suç arasında biraz fark var," diye öne sürdü Markham. "Psikolojik olarak eski dostum, hiç fark yok," diye düzeltti. Vance. "Suç, bir sanat eserinin tüm temel esaslarını barındırır; yaklaşım, anlayış, teknik, hayal gücü, uğraşı, yöntem ve düzen. Dahası, suç, yolu, bakış açısı ve genel doğası bakımından en az sanat eserleri kadar çeşitlilik gösterir. İyi planlanmış bir suç, örneğin, bir bireyin, bir tablonunki kadar doğrudan dışavurumudur ve içinde büyük bir keşif olasılığı yatar. Uzman bir estet, bir resmi nasıl analiz edip kimin yaptığını söyleyebiliyorsa, uzman bir psikolog aynı şekilde bir suçu kimin işlediğini, kişiyle tanışıklığı varsa, analiz edip söyleyebilir veya neredeyse matematiksel bir kesinlikle suçlunun doğasını ve karakterini tarif edebilir. İşte sevgili Markham, insanın suçluluğunu belirlemenin tek kesin ve kaçınılmaz yolu budur. Diğerleri yalnızca varsayımdır; bilime aykırı, güvenilmez ve riskli."

Bence :

Maalesef okuyamadığım kitaplar arasında yerini aldı bu kitap. Çevirmene bir kere daha saygılarımı sunarak sitem ederken yeni kitaplara yelken açıyorum...

Uyarması benden, Türkçe'yi Türkçe gibi okumak istiyorsanız biraz zorlanabilirsiniz.

6 Ağustos 2015 Perşembe

Luther


Oldum olası sevmişimdir BBC'nin az ve öz bölümlük dizilerini.

2002 - 2008 yılları arasında yayınlanmış dört sezonluk diziyi de sevdim. Henüz ilk sezonundan bir kaç bölümünü izlediğim dizinin baş kahramanı Idris Elba tarafından canlandırılan zeki dedektif John Luther.

Diziye adını veren Luther'in, bir çocuk katilinin peşindeyken tam onu yakaladığı sırada ölmesine izin vermesi meslek hayatına kısa süre de olsa tedavi görmek için ara vermesine sebep oluyor.  Tedavisi bitip yeniden gerçek dünyaya döndüğünde eşinin ondan  ayrılmaya karar vermesi, üzerine gelen ithamlar vs derken sıkıntılar bitmek bilmiyor.

Tam da böyle bir durumdayken, ona merhaba diyen dava da epeyce çetrefilli.  Ve fakat, "Sorunları çözülemeyen esas oğlan" şablonuna birebir uyan kahramanımız bu davayı çözmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Dizi güzel. The Wire'da çok alışmışım aksanına, Idris Elba'yı kendi aksanında dinlemek enteresan oldu.

Bir de gerçekten seviyorum şu İngilizlerin dizilerini.  Polis ekibi mankenlerden oluşmuyor, gerçek görünen, kusurları olan,  3 boyutlu karakterler izliyorsunuz.

Bizde de örnekleri var tabi ki. Her ne kadar hayal meyal hatırlasam da sonradan bulup buluşturup birer ikişer bölüm izlediğim bir zamanların ünlü dizisi İz Peşinde (Rahmetli Osman Yağmurdereli ve Mehmet Aslantuğ'un oynadığı ), Harun'u, Hayalet'i,  Akbaba'sı ve tabii ki Behzat Amirim le Behzat Ç, konuyu geçtim gerçekçilikleriyle sevdirmişler kendilerini.

Tabii bir de Arka Sokaklar'daki Hüsnü Çoban  var. :) Ama Arka sokakları ne kadar istesem de polisiye kategorisinde ciddi ciddi düşünemiyorum.

Neyse. Konuyu dağıtmayalım.
Luther izleyelim, İngiliz aksanı dinleyelim. :)

The No. 1 Ladies' Detective Agency

The No. 1 Ladies' Detective Agency

Geçenlerde bahsettiğim çok tatlı kitabın dizisi de bi o kadar şirin.
Pek kıymetli dedektifimiz Mma Ramotswe tam da kitabı okurken hayalinizde canlandırdığınız gibi, kadife sesli, güzel yüzlü çok tatlı bir hanım.
Kitapta pek fazla detay verilmeyen sekreter hanım hakkında daha çok şey görüyoruz.  Olaylar çözüp Botswana'yı daha yakından tanıyoruz.

7 sezonluk dizi bir fırsatı bulunursa mutlaka izlenmeli.

Tavsiyedir. :)