12 Mart 2012 Pazartesi

Kays


Kays çöllere düştüğünde Leyla vardı dilinde. İçinde güneşin sıcağını unutturan yaman bir ateşle yürüdü.  Dışını güneş kavururken onun acısını hissetmeden, içi sevdasının susuzluğundan kavrularak yürüdü. Bir Leyla’yı bilip, geri kalan ne varsa unutup öyle yürüdü. Öylesine kayboldu ki aşkının içinde, kendini unuttu, kim olduğunu unuttu. Kays olmaktan çıktı. Elin dilinden önce kendi gönlünde mecnun oldu.  Mecnun Kays’ı unuturken, Kays’ın sevdasını, kara gözlü Leyla’yı da hatırlamaz oldu. Aşkı Mecnun oldu olalı gönlünde büyüyüp duran başka bir sevgiliye tutuldu.

Kays’ın aşık olduğu dilberin güzelliği bir damla idi Mecnunu sarıp sarmalayan deryanın yanında.  Kays’ın hasreti serin bir meltem kalırdı yüreğinde güneşin bir eşini taşıyan Mecnun’a. Kays’ın Leyla’sı da çok severdi belki, ama onun sevgisi tek bir buğday tanesi idi Mecnunun düştüğü başak tarlasında.

Kays aşka düşmüş bir adem idi, Mecnun ademliğini unutmuş bir aşık oldu.

Gün oldu, Kays’ın Leyla’sı Mecnun’la buluştu... Mecnun Kays’ın Leyla’sını bilmezdi, Leyla sevgilisinin gözlerinden bakan yabancı adamı.  İki yabancı vedalaşıp ayrıldı. Mecnun sevdasına kavuştu mu bilinmez, çölde can vermiş Kays’ın yasını tutmak biçare Leyla’ya kaldı

*
:) 
karlı kış akşamlarına selam olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder